Tashie Fedorova Slytherin V. Sınıf
Mesaj Sayısı : 3 Kayıt tarihi : 20/11/10 Yaş : 30 Taraf : Masha.
| Konu: Fedorova, T. Paz Kas. 21, 2010 12:56 am | |
| Yine o vakitler işte. O sildikçe inatla yazdıkları yazgısının en kara satırları, şimdi köşeleri rutubetten küflenmeye yüz tutmuş bir parşömen ile avuçlarının arasında, doğduğu günki gibi ummanları hatırlatan bir deli fırtınayla ıslanıyordu işte. Benliğinin; altında ezilmesinden korktuğu yaradılış hikâyesi, inancının kendi saflarında kalmış daimi müritlerini bile kalkanlarıyla, kılıçlarıyla ezip geçecek gibi geliyordu gözüne. Kabullenemiyordu belki de, bedeninin bu dünyaya düştüğünden beri kısık gözlerle izlenilmesini kaldıramıyordu. Üç yüz altmış beş gün, tüm geçilmezliği ve umarsızlığı ile birbirini kovalayarak akıp giderken her yıl, aynı gün ve aynı yerde bu hüzün rüzgârının kendini alıp götürmesine izin veriyordu işte. Akranlarından hep büyük gözükmüştü bedeni. Fazla uzun parmakları ve büyücek ayakları, yumuşak hatlı bedeni ile şaşılası bir dişilik çıkarıyordu meydana. Teni buğdaydı, görülmemiş bir başak tozu serpilmişti üzerine. Çağlanın en koyu tonundan işlenmiş bakışları ile farklı bir göz yanılgısı gibi geliyordu herkese. Her şeyden öte, buram buram yadırgama kokan gözlerin üzerinde gezinmesinin tek nedeninin; genişçe kulaçlarının arasına, omurgasının tam üzerine çizilmiş doğum lekesi olduğunu hissediyordu… Yeni doğmuş bir meleğin, küçük ve saydam kanatları misali; hasatın kızı, sırtında iki minik kanat taşıyordu. Görülmüyordu belki, hissediliyordu.
Yağmur ile doğmuş melek, her yıl doğum gününde hazan yağmurlarının en acısının ve en tatsızının onu ıslatmasına izin veriyordu. Sırtını yasladığı heybetli ağacın pütürlü yüzeyi vücuduna batıp, ona tarif edilmeyecek bir rahatsızlık hissi tattırırken aslında bedeninin buraya bağlı olduğunu hatırlatıyordu. Adını hiç koymadığı, hayalî bir tanrıçanın gözyaşları olduğuna inandığı yağmurlar güzün en güzel renkleri ile donatılmış ormanı ıslatırken, killi toprağın o taze kokusunu çekti ciğerlerine. Ne meşe ağacının hemen dibinde bitmiş altı yapraklı çiçeklerin turuncu ve kırmızı ile oluşturduğu hoş mizanseni değişirdi bu kokuya, ne de ağacın kızın üzerine siper etmeye çalıştığı kocaman, yemyeşil yapraklarını. Mavi, saten geceliği ve üzerine geçirdiği tülden sabahlığı ile toprak ananın koynunda, evlatlarının arasında ne kadar eğreti durduğunun farkındaydı genç kız. Önemsemedi. Zerre tereddüt etmeden güç gösterisi yapmak için fazla bitkin dizlerini çözdü ve çıplak kalan bacaklarının ıslak toprakla bütünleşmesine izin verdi. Toprağın sıcacık kucağı, yağmurun soğuk nefesinin onu üşütmesine müsaade etmeyecekti. Uzun parmakları soğuktan hissizleşmek üzereyken, bu akıl oyununun tadına varabilsinler diye toprağa batırdı. Avuçlarındaki incecik kıvrımlar ve parmaklarındaki minicik oyuntular toprakla dolana dek ellerini sıktı, sıktı. Fırtına kızmışa benziyordu işte o an, üzerinde karanlık bir kalkan olmuş ağaçların yapraklarını delip geçen, sivri uçlu oklar olmuştu damlaları. Kızın miğferinin ve mızrağının, hışmına karışıp uzaklara uçmasına sebep olacak kadar şiddetli esiyordu rüzgârı. Yalnızca dinledi… Rengini hasat mevsiminin son ekinlerinden almış saçları ıslak sırtını haşince kırbaçlarken, o yalnızca dinledi. Rüzgârın sinirlendiğinde, güneşin ilk ışıklarını gölgede bırakmaya çabalama gafletinde bulunacak kadar gözü döndüğünü; bir de onun kendine has ezgisinden dinledi…
“Kaderimi baştan yaz, yağmur. Ya baştan yaz beni ya da bırak işlesin anemonun o acımasız zehri kanıma.” Sessizce duasını etti. Yalvardı fırtınaya. Yazgısını baştan yazması ve içine işlemiş yalnızlığı söküp alması için. Ya da damlalarının, onu kırbaçlayarak öldürmesi için. Asiliğini attı bir kenara, başını eğdi. Af diledi bu kez.
“Asla yüz çevirmeyeceğim sana. Durul artık, sakinleş...” Fırtınanın kılıcı ve kalkanı düşerken, uğradığı büyük hezimetin acısıyla büründüğü uysal tavırla gülümsedi kız. Sıkıca yumduğu gözlerini araladı ve körpe ışıkların kristalleşerek göğü delercesine uzanan ağaçların yapraklarının arasından süzülüp gözünü okşamasına izin verdi. Her bir zerresi toprağın ıslaklığıyla yıkanmış ellerini çözdü ve ayağa kalkıp, doğduğu yere baktı. Koyu mor menekşelerin en kusursuz hali, turuncu ve kızıl krizantemlerin koyun koyuna uykuya dalışı ve otların ve yaprakların yeşilin en can alıcı tonuyla küçük bir valse kalkışı… Hepsi ama hepsi, yağmurun gazabına uğramanın ardından güneşin ilk ışıklarıyla huzur bulmuş, gülümsüyorlardı. Islak sabahlığını toparlardı genç kız, tarifsiz bir keyif ile gülerken. Bu kadardı oyun faslı. Doğduğu yer bu kadar emsalsizdi, pür güzellikti işte.
Hasat zamanı gelen melekti O, güz yağmurları ile can bulan bir fezaydı… Hazanın kızıydı Eritheia…
##Pek yeni bir rol oyunu sayılmaz, umarım yeterli olur. | |
|
Ruidoso de'Maréa Müdür Yardımcısı & SYB Profesörü
Mesaj Sayısı : 153 Kayıt tarihi : 13/11/10
| Konu: Geri: Fedorova, T. Paz Kas. 21, 2010 2:02 am | |
| Seviyeniz Efsane
İyi rpler | |
|