Hesabı aceleyle ödedikten sonra beresini çantasına tıkıp kapıyı açtı. Şiddetli yağan yağmurun şakırtısına karışan zil sesini duydu. Sanki öc almak istermiş gibi şiddetle yağıyordu yağmur, Demia'nın öfkesini yansıtırcasına... Daha yarım saat önce adım atacak boşluk olmayan sokakta yalnızca iki tane sokak köpeği vardı şimdi. Uzun tüylerinin sırılsıklam olmasına aldırmadan, burunlarından beyaz dumanlar çıkartarak oyun oynuyorlardı. Otomobil bile yoktu çevrede ki iyi ki yoktu, yoksa Demia'nın bu öfkesi birkaç araca mal olabilirdi. Gerçi düşününce o kadar öfkeli değildi şu an; sadece ismini bildiği bir adama karşı kırgınlık duyumsuyordu, öfke değil... Teddy onun için özeldi, zihnindeki en değerli objeydi ve belki de bu yüzden böyle bir tepki vermişti. Henüz kabuklanamamış bir yaranın deşilmesi gibi bir şeydi bu ve öfkeyle tepki göstermeyi gerektiriyordu. Ailesinden kalan tek hatırasının bir yabancının dilinde olmasından hoşlanmamıştı. Hele Frank kadar ukala, kendini beğenmiş ve duygusuz bir yabancı...
Oynayan köpeklere takılıp kalmıştı, tentenelerden şelale gibi dökülen suyun arasından sokak köpeklerini izliyordu hala. Korkusuzluklarına hayran olmuştu, sudan aldıkları zevk hallerinden belliydi ve Demia'nın karmakarışık olan zihnini boşaltmasına yardımcı oluyorlardı. İstemeye istemeye gözlerini ayırdı onlardan ve sanki dalış yapacakmış gibi derin bir soluk alarak sağnağın ortasına attı kendisini. Anında sırılsıklam olmuş, saçları yüzüne yapışmış ve bukleleri düzleşmişti. Dükkanların camlarından bakan insanlar onun düpedüz deli olduğunu düşünüyordu besbelli ama zerre kadar umurunda değildi. İstediği tek şey bir an önce uzaklaşmaktı buradan. Yağmurda yürümenin, buradan kaçmanın aklına üşüşen birkaç puslu anıdan kaçmasını da sağlayacağını düşünüyordu.
Hızla yürümeye devam ederken bir taksi bulmayı umut ediyordu. Ama yağmur damlaları arasında sadece bir karaltı gibi göründüğünü biliyordu ve şansına birisi onu görse dahi arabasına almak istemeyecekti. Başını kaldırmadan, önünü görmeden yürümeye çabalarken birisinin kolunu çektiğini hissetti ve çekilmenin etksiyle sendeleyip kendisini çeken bedene doğru sürüklendi. Yağmurun şiddetinden gözlerini açamıyordu ve soluk soluğa kalmıştı. Fakat tacizcisinin yüzünü gördüğünde hatları öfkeyle kasıldı. Ardı ardına sıralanan ve Demia' nın kabul etmek istemediği özürler... Onu dinlerken yüzüne bakmıyordu, gözü şimdi uzakta ufak birer nokta halini almış, yağmur yüzünden puslu birer karaltı olan köpeklere takılmıştı. Sanki onlardan daha ilgi çekici hiçbir şey yokmuş gibi davranmak daha kolay görünüyordu gözüne. Frank'ı görmezden gelmek, uzaklaşmak istiyordu ama kolunu sıkı sıkıya tutan elden kurtaramıyordu bir türlü kendisini. Kurtulma çabasına aldırmayan adam üzerlerine ceketini kapatıp Demia'yı da bedeniyle kolu arasına sıkıştırdığında gözlerinde öfkeli parıltılar berildi."Yeterince ıslandım zaten, evime kendi başıma da gidebilirim!" Ona baktığında ne denli yakın olduklarını fark etti. Burnu ve Frank'ın burnu arasında birkaç santimlik mesafe vardı ve tabi dudakları... Karşıdan görenler onları rahatlıkla çlgın bir çift sanabilirdi, Frank'a duyduğu nefreti yalnızca Demia biliyordu.
Kurtulma çabaları bir defa daha püskürtüldüğünde kaderine boyun eğmiş, çabalamayı bırakmıştı. "Peki, öyle olsun. Bu taraftan gideceğiz" Frank'ın kolunun altına sıkışmış şekilde ne kadar hızlanabiliyorsa o kadar hızlanıp bir ara sokağa daldı.
Her adımda biraz daha uyuşuyor, biraz daha fazla üşüyordu. Eve bir an önce varmak için daha da hızlandı, Frank'ın da adımlarını hızlandırdığını hissedebiliyordu. Onun da kendisi kadar üşüyüp üşümediğini merak etmekten alamadı kendisini. Bir şekilde suçlu hissediyordu, ama beyninin derinliklerinde suçlu olmadığını fısıldıyordu kendi kendine. Frank'ın "Gelmesini sen istemedin, peşinden gelsin diye kimseyi sürüklemedin, hiçbir şeyin sorumlusu ben değilim."
Tanıdık mahalleye girdiğinde yavaşladı ve gönülsüzce ona döndü. "Frank, git artık; seni hayatımda istemiyorum. Benimle olmanı, yanımda yürümeni, seninle ilgili herhangi bir şeyi etrafımda istemiyorum.Git..."